Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
24.12.2025

Bir Varoluş Mücadelesi: Türkiye’de Onur Yürüyüşleri ve Barışçıl Toplanma Hakkı Politika Belgesi

<< TÜM HABERLER

Bir Varoluş Mücadelesi: Türkiye’de Onur Yürüyüşleri ve Barışçıl Toplanma Hakkı Politika Belgesi, Hafıza Merkezi’nin Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü “Meydan: Toplanma Özgürlüğünü ve Kamusal Alanı Geri Kazanmak” projesi kapsamında Umut Rojda Yıldırım tarafından hazırlandı. 2018’den bu yana İnsan Hakları Örgüt ve Savunucularının Desteklenmesi alanında yürüttüğümüz çalışmaların bir parçası olan bu projede, Türkiye’de barışçıl toplanma özgürlüğünün önündeki yasal, siyasi ve idari engelleri analiz etmeyi ve kamusal alanları geri kazanma mücadelesine katkı sunmayı amaçlıyoruz. Bu kapsamda yayınladığımız politika belgelerinden ilki, toplanma özgürlüğüne dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İHAM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) içtihatlarından hareketle, Türkiye’de toplanma özgürlüğü hakkını fiilen kullanılamaz hale getiren yapısal sorunları görünür kılmayı amaçlıyordu. Serinin ikinci politika belgesinde ise Türkiye’de kamusal alandaki görünürlüğü en çok kısıtlanan gruplardan biri olan LGBTİ+’ların barışçıl toplanma hakkını kullanma mücadelesini ele alıyoruz.

Türkiye’nin birçok ilinde yıllardır LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri ve Onur Haftaları düzenleniyor olsa da, 2015 yılından bu yana LGBTİ+’ların neredeyse tüm kamusal etkinlikleri yasaklanıyor. Ancak artan baskılara rağmen Türkiye LGBTİ+ hareketi hem sokakta haklarını kullanmaktan hem de yasaklara karşı savunuculuktan ve yaratıcı aktivizmden vazgeçmiyor. Bu belgede öncelikle Türkiye’deki LGBTİ+ hareketinin 1980’lerin sonundan günümüze kısa bir özeti veriliyor, ardından 2015’ten bu yana LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri’ne getirilen yasaklamalar ışığında barışçıl toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımı inceleniyor.

Bu belgenin hazırlık sürecinde devam eden Onur Yürüyüşü davaları, LGBTİ+’ları hedef alan yargı paketlerinin gündeme gelmesi, yasa tekliflerine konu olan LGBTİ+ karşıtı politikaların yargı paketlerinden çıkarılsa da fiili olarak uygulanmaya başlanması, LGBTİ+ hak haberciliğinin önemli mecralarından Kaosgl.org’a erişimin engellenmesi, son olarak İzmir’de Genç LGBTİ+ Derneği hakkında sosyal medya paylaşımları nedeniyle kapatma kararı verilmesi ve dernek yöneticileri ile çalışanları hakkında ceza davası açılması gibi gelişmeler LGBTİ+'lara yönelik baskı ve müdahalelerin sürekliliğine işaret ediyor. Bu tablo aynı zamanda, 2015’ten bu yana süren yasaklama ve kriminalizasyon politikalarının bugün yeni eşiklere ulaştığını ve LGBTİ+ hakları açısından kritik bir döneme girildiğini de ortaya koyuyor.

► Yayını indirmek için tıklayın. 

 

İçerik Özeti

Türkiye’de LGBTİ+ Hareketinin Özet Tarihi

2000’ler öncesi: Tanınmayan ve Bilinmeyenden LGBTİ+ Hareketi Doğuyor

1960’lardan itibaren LGBTİ+’lar tiyatro, müzik mekanlarında ve seks işçiliğinde sınırlı bir görünürlük kazanmış olsa da, artan siyasal baskılar ve polis şiddeti, LGBTİ+’lar arasında politik farkındalığın gelişmesine ve Ankara, İzmir ve İstanbul’da ilk örgütlenme girişimlerinin görülmesine neden oldu. 1980 darbesi ise bu gelişmeleri duraklattı. Bu dönemde, bir yandan cinsiyet uyum süreci hukuki güvenceye kavuştu, bir yandan LGBTİ+’lar AIDS salgını bahane edilerek medya tarafından şeytanlaştırıldılar, ‘genel ahlak’ gerekçesiyle yapılan gözaltılar, işkenceler ve cinsel saldırılar sistematik hale geldi. 1990’lar ise LGBTİ+ hareketinin kurumsallaşmaya başladığı yıllar oldu.

2000’ler: İlk Onur Yürüyüşü ve Hareketin Kurumsallaşması

2000’li yılların, 1 Mayıs gösterilerine kendi pankartları ve grup kimlikleriyle katılmalarından dernekleşme süreçlerine Türkiye’de LGBTİ+ hareketinin görünürlük kazanması ve kurumsallaşmasında önemli bir yeri oldu. Ancak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreciyle başlayan reformlara rağmen, Kaos GL Dergi’nin toplatılması, derneklere açılan kapatma davaları gibi engellemeler de devam etti. Eryaman ve Esat semtlerinde trans kadınlara yönelik saldırılar ile Ahmet Yıldız’ın eşcinsel olduğu için ailesi tarafından öldürülmesi, bu dönemde LGBTİ+’lara yönelik şiddetin sürekliliğini ve bu şiddet karşısında işleyen cezasızlık mekanizmalarını ortaya koyan örneklerdi.

2010’lar: Kitleselleşen Mücadele, Gezi Direnişi ve İlk Yasaklar

2010’ların ilk yarısı, Türkiye’deki LGBTİ+ hareketinin siyasal etkisinin ve toplumsal meşruiyetinin arttığı, buna karşılık siyasal düzlemde ayrımcılığın ve hedef göstermenin de giderek yükseldiği bir dönem oldu. 2013’teki Gezi Direnişi’yle LGBTİ+ hareketi görünürlük kazandı, başkaca hareketlerle daha sıkı ilişkiler ve ittifaklar kurdu. Artan siyasal farkındalıkla birlikte çok sayıda LGBTİ+ örgütü kuruldu. Ancak 2015 İstanbul Onur Yürüyüşü’nün son dakikada yasaklanması, LGBTİ+ hareketinin en görünür ve güçlü olduğu dönemde uygulanan yasaklama pratiklerinin de başlangıcı oldu. Barışçıl toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik saldırılar cezasızlık politikalarıyla birleşti, LGBTİ+’lara yönelik saldırı ve şiddet de bu dönemden itibaren yükselmeye başladı.

2020’ler: Yükselen LGBTİ+ Karşıtlığı ve Yeni Mücadele Yolları

2020’lerin ilk yarısı LGBTİ+ hareketi için katlanarak artan ve sistematik bir hükümet politikası haline gelen LGBTİ+ karşıtlığıyla şekillendi. Pandemi sırasında Diyanet İşleri Başkanı’nın LGBTİ+’ları ‘salgının gerekçesi’ olarak gösteren fetvası, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden “eşcinselliği normalleştirdiği” gerekçesiyle çekilmesi, LGBTİ+ öğrencilerin ve kulüplerin hedef gösterilmesi, Tarlabaşı Toplum Merkezi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na açılan kapatma davaları, LGBTİ+ aktivistlerin gözaltına alınması ve tutuklanması, KaosGL.org’a erişim engeli getirilmesi bu dönemde hükümetin LGBTİ+ karşıtı söylemlerinin yansımaları oldu. Yine bu dönemde “Büyük Aile Platformu” adı altında Saraçhane Meydanı’nda ilk defa LGBTİ+ ve toplumsal cinsiyet karşıtı bir miting düzenlendi. Hükümet; LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanmasının yanı sıra “ailenin korunması” adı altında hazırladığı resmi yazılar, politika belgeleri ve yasa teklifleriyle LGBTİ+’ları hedef aldı, hormonlara erişimi sınırladı, cinsiyet uyum süreçlerini zorlaştırdı.

Yaşanan bu endişe verici hak ihlalleri, hem LGBTİ+ haklarına hem de özel olarak barışçıl toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımına dair durumun kötüleştiği bir tabloya işaret ediyor. Buna rağmen LGBTİ+’lar mücadeleden vazgeçmiyor.

 

Türkiye’de LGBTİ+ Onur Yürüyüşlerinin Toplanma ve Örgütlenme Özgürlüğü Hakkı Bakımından İncelenmesi

2003 - 2014: Nerdesin Aşkım? Burdayım Aşkım!

2003’te Lambdaistanbul’da örgütlenen LGBTİ+ aktivistleri, 1993’teki ilk Onur Yürüyüşü denemesinden 10 yıl sonra, İstiklal Caddesi’nde Türkiye LGBTİ+ hareketinin Onur Yürüyüşleri tarihini başlattı ve İstanbul’da İstiklal Caddesi LGBTİ+’lar için de bir direniş ve hafıza mekanlarından biri haline geldi. Lambdaistanbul’a açılan kapatma davası kapsamında yapılan kampanya sayesinde İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü 2007’de yaklaşık 1000 kişiye, 2008’de yaklaşık 2500 kişiye ulaştı. 2010’da İstanbul Trans Onur Haftası ve Trans Onur Yürüyüşü, LGBTİ+ Onur Haftası ve Onur Yürüyüşü’nden bir hafta önceye gelecek şekilde örgütlenmeye başladı. Ankara’da da 17 Mayıs Uluslararası Homofobi Karşıtı Gün KaosGL’nin öncülüğünde 2006’da kutlanmaya başladı.

Gezi Direnişi ise LGBTİ+ hareketi ile toplumsal muhalefetin ortaklığını görünür kılan yeni bir eşikti. 2013’te “Direniş” temasıyla düzenlenen yürüyüş, on binlerce kişinin katılımıyla o güne dek yapılmış en kitlesel Onur Yürüyüşü oldu. Bu süreçte Onur Yürüyüşleri İstanbul dışındaki birçok şehirde de yaygınlaştı. Böylece hareket hem coğrafi olarak genişledi hem de kendi politik gündemini yerelde de güçlü biçimde kurmaya başladı. 2014, İstanbul’da yaklaşık 90 bin kişinin katıldığı, bir öncekinden daha kalabalık, coşkulu ve kitlesel bir Onur Yürüyüşü’ne sahne oldu.

2015 - 2025: 10. Yılında Yasaklarla Bir Yürüyüşün Anatomisi
    
2015’e gelindiğinde son iki yılda giderek kitleselleşen ve farklı illere yayılan LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri, 7 Haziran 2015 genel seçimleriyle birlikte AKP’nin ilk kez tek başına iktidarı kaybettiği ve Kürt sorunu bağlamında çözüm süreci ile çatışmasızlığın sona erdiği siyasal atmosferde yeni bir döneme girdi. “Normal” temasıyla düzenlenmek istenen İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü, İstanbul Valiliği tarafından “Ramazan ayı” gerekçe gösterilerek yasaklandı, Taksim Meydanı ve Beyoğlu’nda toplanan kalabalık, polis ve TOMA’lar tarafından dağıtıldı. 12 yıl boyunca barışçıl toplanma özgürlüğünün bir örneği olarak düzenlenen ve daha önce de Ramazan ayına denk gelmiş Onur Yürüyüşü’nün bir anda “hukuka aykırı” ilan edilmesi, 2015’te başlayan saldırıların Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi iklimle ilişkisini ortaya koyuyor. 

► Yayını indirmek için tıklayın. 

 

İdari Yargı Süreçleri

Belgenin ele aldığı konulardan biri, LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri ve etkinliklerine karşı 2015’ten itibaren sistematik olarak uygulanan yasaklara karşı idari yargı alanında yürütülen hukuk mücadelesi.

2015’ten itibaren sistematik biçimde yasaklanan LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri ilgili idari yargı süreçleri aynı döngüyü takip ediyor: Onur Yürüyüşü’nden bir gün önce yasaklama kararı veriliyor. Yasaklanan yürüyüş için yürütmenin durdurulması talepli dava açılıyor, ancak mahkeme yürütmenin durdurulması talebini reddediyor veya en az bir yıl sonra karar veriyor.

İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok ilde Onur Yürüyüşleri, 17 Mayıs Homofobi Karşıtı Yürüyüşler, Onur Haftaları, piknik, sergi ve film gösterimi gibi etkinlikler “kamu düzeni”, “genel ahlak”, “toplumsal hassasiyetler”, “terör tehdidi” gibi soyut ve tekrarlanan gerekçelerle yasaklandı. Olağanüstü hal devam ederken 2017’de Ankara Valiliği’nin tüm LGBTİ+ etkinliklerinin süresiz olarak yasaklanmasına karar vermesi, LGBTİ+’ların barışçıl toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkı açısından da önemli bir dönüm noktası oldu. Tüm baskılara rağmen LGBTİ+ aktivistlerinin direngenliği ve yaratıcılığı sayesinde çeşitli illerde ve üniversitelerde etkinlikler düzenlenmeye devam etti.

Yasak kararlarına karşı açılan davalarda idare mahkemeleri çoğunlukla idare lehine kararlar verdi. Bazı idare mahkemeleri yasaklama kararlarını iptal etse de, bu kararlar yürüyüş ya da etkinliklerden ortalama 1 yıl 2 ay sonra verildi. Tek başına bu veri, idari yargının ne kadar etkisiz bir yol olduğunu gözler önüne sunuyor. Yasakların üzerinden yıllar geçtikten sonra verilen yargı kararları kamu otoriteleri nezdinde geçmiş ya da gelecek ihlalleri önleyici bir etki yaratmıyor.
 

Ceza Soruşturmaları, Gözaltılar, Yargılamalar

Belge, idari yargı süreçlerinin yanı sıra, Onur Yürüyüşleri sırasında yaşanan gözaltıları, LGBTİ+’ların maruz kaldığı ceza soruşturmaları ve davalarını inceliyor.

2015’ten itibaren yasaklanan Onur Yürüyüşleri ve LGBTİ+ etkinlikleri İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir ve üniversite kampüsleri başta olmak üzere birçok yerde kötü muamele ve işkenceye varan müdahalelerle polis tarafından engellendi. Yürüyüşler ve etkinlikler sırasında öğrenci, aktivist, gazeteci, avukatlar gözaltına alındı. 2022’de rekor sayıda (582) kişi LGBTİ+ yürüyüşlerine ve etkinliklerine katılmaya çalıştıkları için gözaltına alındı. 2025’te LGBTİ+ aktivistler yürüyüş günü takip edildi, yürüyüşün yapıldığı yerden kilometrelerce uzakta gözaltına alındı ve ilk kez Onur Yürüyüşü’ne katılan kişiler tutuklandı. Buna karşın, LGBTİ+’ları hedef alan, tehdit ve nefret içeren açıklamalar yıllar boyunca fiilen cezasız bırakıldı.

“2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” iddiasıyla açılan soruşturmalar kovuşturmaya yer olmadığı kararları, açılan davalar ise yıllar sonra beraat kararları ile sonuçlandı. Ancak gözaltılar ve cezalandırma tehdidi altında geçen uzun yargı süreçleri, özellikle 2020 sonrası yükselen LGBTİ+ karşıtı siyasal iklimle birlikte, barışçıl toplanma hakkının kullanımını caydırıcı bir baskı ve gözdağı aracına dönüştü.

Buna rağmen LGBTİ+ hareketi yeni taktikler, güzergahlar ve mekanlar benimseyerek sokaktan, görünürlükten ve mücadeleden vazgeçmediğini gösterdi.

İnsan Hakları Mekanizmaları ve Savunuculuk

LGBTİ+’lar ulusal mahkemelerde yürüttükleri hukuk mücadelesinin yanında, AİHM’in Türkiye’deki barışçıl toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik ihlal kararlarının uygulanmasını izleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne Kural 9.2 bildirimleri, yasaklara karşı yapılan AİHM başvuruları ve AİHM’e üçüncü taraf görüşleri yoluyla uluslararası insan hakları mekanizmaları nezdinde yeni savunuculuk yöntemleri de kazandı. 

Tavsiyeler

Yasa koyuculara yönelik tavsiyeler:

  • LGBTİ+’lara karşı ayrımcılık anayasal düzeyde yasaklanmalı
  • LGBTİ+’lar barışçıl toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanırken kolluk tarafından ayrımcı saiklerle orantısız güç kullanımına maruz kalmamalı ve kötü muamele görmemeli
  • LGBTİ+ etkinlikleri “genel ahlak”, “kamu düzeni” gibi soyut gerekçelerle yasaklanmamalı, yasak kararı yerine etkinliğin yapılabilmesi için kolluk tarafından gerekli önlemler alınmalı
  • LGBTİ+’lara dönük nefret söylemi Türk Ceza Kanunu kapsamında suç olarak düzenlenmeli
  • Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımını kısıtlayan, hakkın kullanımını usuli yöntemlerle zorlaştıran mevzuattaki düzenlemeler AİHM içtihadıyla uyumlu şekilde değiştirilmeli
  • Yasaklama kararları için idari yargı makamlarını etkili bir başvuru yolu haline getirecek ivedi yargılama usulleri getirmeli

Yasa uygulayıcılarına ve denetim makamlarına yönelik tavsiyeler:

  • İdari makamlar LGBTİ+ etkinliklerine yönelik sistematik yasaklama kararları almaktan vazgeçmeli
  • Barışçıl toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan LGBTİ+’lar, kötü muamele, işkence, uzun süren soruşturma ve kovuşturma süreçleriyle cezalandırılma tehdidi altında tutulmamalı Barışçıl gösterilere müdahalede bulunan kolluk kuvvetleri hakkında yapılan suç duyuruları işleme konulmalı
  • Protestolara katılan öğrencilere burs, kredi, yurt cezaları ile baskı yapılmamalı, üniversiteli LGBTİ+’lar kampüslerinde kulüp ve topluluklar çevresinde örgütlenebilmeli
  • LGBTİ+ haklarını savunan örgütler idari pratiklerle örgütlenme hakkına zarar verecek şekilde denetimler ve yasaklarla karşı karşıya bırakılmamalı

► Yayını indirmek için tıklayın. 


funded

Bu belge "Meydan" projesi kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu Hafıza Merkezi’ne aittir ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.